Kayıp Ruh
Varoluşun en büyük sıkıntısı üzerine...
Bir zamanlar kendimi her şeyin farkında olan, bilge,yetkin ve olgun sanırdım. Takriben 10 yaşında falandım tabi. O yaşlardaki her çocuk, kendini herkesten farklı, gizli güçleri olan bir süper kahraman gibi hissederdi elbette. Benim sahip olduğumu sandığım gizli gücüm ise duygularımdı. Eşyaların, hayvanların kısaca her şeyin ruhu ve duyguları olduğuna inanıyordum. Bir kedinin gözlerine baktığımda bana söylemek istediği bir şeyler olduğunu hissediyordum. Çok sevdiğim birinden özel bir hediye aldığımda o hediyeyle aramda telepatik bir bağ kuruyordum, o hediye aracılığıyla bana onu hediye edenle iletişim kurmaya çalışıyordum. Bir gün bir çizgi filmde haksızlığa uğrayan tatlı bir eşeğin hissettiklerini içimde hissettim, öyle bir ağladım ki gören evim yandı sanırdı.
İnsanların duygularını daha o yaştayken çok iyi analiz edebiliyordum. Bu insanlar genelde yaşlılar ve benim yaşıtlarımdı. Uzunca bir süre yetişkinlerin duygularını ve davranışlarını anlamlandıramamıştım.Çünkü yetişkinler, yaşlılar veya çocuklar gibi stabil değillerdi. Duygu ve davranışları çok değişken ve uç noktalardaydı. Ya çok öfkeliydiler ya da çok neşeli.
Ne zaman bir yetişkine duygularımdan, hayallerimden bahsetsem beni geçiştiriyordu. Duygularım alenen görmezden geliniyordu ya da dalga konusu yapılıyordu. Bir süre daha pes etmeden yetişkinlerle ''ben de varım, duygularım var, hissedebiliyorum'' şeklinde iletişim kurmaya çalıştım. Ancak faydasızdı.
Sanırım artık pes etmenin vakti gelmişti. Duygularım olması ayıp mıydı? Bir şeylerin farkında olmak yanlış mıydı?
Yetişkinlerle iletişim kurmaktan vazgeçmiştim. Kendimi hayvanlar, yaşlılar ve yaşıtlarım üzerinde ifade etmeye çalıştım. Ancak takdir edersiniz ki hayvanlardan duygularım ya da onların duyguları hakkında herhangi bir geri bildirim alamadım.😄 Böylece hayvanlarla iletişim kurmak gibi bir süper gücüm olmadığını kabullenmiş oldum.
Yaşlılara gelince, onların da beni anlayabilecek iletişim becerisi olmadığı için onlardan da vazgeçmiştim.Geriye tek bir seçenek kalmıştı; yaşıtlarım. Sahip olduğum arkadaş çevreme beni anlayabilecek birileri var mı diye bir göz atmıştım. Ancak yoktu. Benim kadar duygusal farkındalığı yüksek hiç kimse yoktu. Duygularım ve davranış analizlerim nedeniyle çoğu zaman okulda ve arkadaş çevremde dışlandım. Çünkü çoğu kişiye hayallerim ve duygularım çok ''uçuk ve anormal'' geliyordu. ''Deli'' damgası yiyordum! Onların kendilerine ait tek bir düşüncesi bile yoktu.Ailelerinden aldıkları basmakalıp direktiflerle bomboş bir çocukluk geçiriyorlardı. Zihinleri özgür değildi. Oysaki benim zihnim alabildiğine özgürdü!
Gel zaman git zaman duygularımı birilerine açmanın bana yalnızlıktan başka bir şey getirmediğini ve getirmeyeceğini kabullendim. Onlar gibi davrandım. Duygularımı yok saydım! Bu bir çocuk için ne büyük bir travma!
Yıllar geçti. Duygularımı hiçe saymayı öylesine benimsemiştim ki artık başkalarının duygularıyla yaşıyordum. Kaybolmuştum. Ben kimdim? Neydim? Nasıl bir hayat istiyordum? Ruhum neredeydi bilmiyordum!
Başkalarının mutluluğu mutluluğum olmuştu. Kendime ait düşüncem yoktu. Onlar ne yaparsa, ne düşünürse aynısını yapıyordum. Çünkü bunu çok eskiden kabullenmiştim. ''Duygularımı açığa çıkarırsam yalnız kalırım.'' yanılgısı. Ne kötü bir acziyet!
Yıllarca böyle yaşadım. Buna kendimi inandırdım, böyle kabullendim, ''onlardan'' oldum. Onlardan olurken bile onlardan olmadığımı hissederek içimde kocaman bir boşluk oluşturdum. Gerçek beni tanıyamadan yetişkin oldum. İçimdeki boşluk her geçen gün büyüyordu, dolduramıyordum.
Sonra 25 oldum. Kendimi, muhteşem olduğuna inandırdığım bir süreç son bulduğunda artık benim için de bir sonun başlangıcıydı. Pik noktama ulaşmıştım.😂 Gündemden de çok iyi biliyoruz ki pik nokta çok önemli bir noktadır ve önlemlerin en çok artırılması gereken bir dönemdir.
Bir şeyleri sorgulamam gerektiği mesajı geliyordu evrenden, ''ne öğrendiysen ve ne öğrettiysen unut, şimdi senin devrin başlıyor'' diyordu. Ben de önlemleri sıkı tutup evrene kulak verdim. Artık duygu kaybı vermeyecektim.
Çocukken duygularımızın ciddiye alınmaması nelerimize malolmuştu böyle! Hayır diyemeyen, kendini tanımayan, değerlerinin, sınırlarının farkında olmayan kayıp bir nesil olmuştuk. Akıntıya kapılan küçük kara balık gibi nereye gittiğimiz ne yaptığımız belli değildi. Her an kendimizi bir köpek balığının dişleri arasında bulabilirdik!
Neyse ki ben o köpek balığına yem olmadan, yarım kalan süper kahramanı yeniden çok iyi bir şekilde yetiştiriyorum. Hiç kimse olmadan, yalnızlıktan korkmadan.
Bir çocuğun yalnız kalmaktan korkması kadar doğal bir şey yoktur. Bu yüzden çocukken duygularımdan, düşüncelerimden vazgeçtiğim için kendimi suçlamıyorum, suçlayamam da zaten.
Ama artık bir yetişkinim,yetişkiniz. Yalnızlıktan korkmak için tek bir sebebimiz bile yok. Kimse duygularımızı kabullenmesin, hayallerimize inanmasın ziyanı yok. Siz kendinizi kabul ediyorsanız, kendinize inanıyorsanız kime ne ki, beğenmeyen küçük oğluna almasın, yallah! Kendinizden ve değerlerinizden vazgeçmeyin. Duygusal ihmal kaynaklı duygusal boşluklarınız elbette olacak, tıpkı benim gibi. Ama bu boşluğu toksik diye nitelendirebileceğimiz enerji emicilerle doldurmaya çalışmayın. Bizi biz yapan biziz, başkası değil.
Ve şunu unutmayın, süper kahramanlar hiçbir zaman ölmez, elbet bir gün geri döner. Çünkü süper kahraman ölürse dizi biter.😉
Süper kahramanlarınızı geri getirmeniz dileğiyle...
Bir zamanlar kendimi her şeyin farkında olan, bilge,yetkin ve olgun sanırdım. Takriben 10 yaşında falandım tabi. O yaşlardaki her çocuk, kendini herkesten farklı, gizli güçleri olan bir süper kahraman gibi hissederdi elbette. Benim sahip olduğumu sandığım gizli gücüm ise duygularımdı. Eşyaların, hayvanların kısaca her şeyin ruhu ve duyguları olduğuna inanıyordum. Bir kedinin gözlerine baktığımda bana söylemek istediği bir şeyler olduğunu hissediyordum. Çok sevdiğim birinden özel bir hediye aldığımda o hediyeyle aramda telepatik bir bağ kuruyordum, o hediye aracılığıyla bana onu hediye edenle iletişim kurmaya çalışıyordum. Bir gün bir çizgi filmde haksızlığa uğrayan tatlı bir eşeğin hissettiklerini içimde hissettim, öyle bir ağladım ki gören evim yandı sanırdı.
İnsanların duygularını daha o yaştayken çok iyi analiz edebiliyordum. Bu insanlar genelde yaşlılar ve benim yaşıtlarımdı. Uzunca bir süre yetişkinlerin duygularını ve davranışlarını anlamlandıramamıştım.Çünkü yetişkinler, yaşlılar veya çocuklar gibi stabil değillerdi. Duygu ve davranışları çok değişken ve uç noktalardaydı. Ya çok öfkeliydiler ya da çok neşeli.
Ne zaman bir yetişkine duygularımdan, hayallerimden bahsetsem beni geçiştiriyordu. Duygularım alenen görmezden geliniyordu ya da dalga konusu yapılıyordu. Bir süre daha pes etmeden yetişkinlerle ''ben de varım, duygularım var, hissedebiliyorum'' şeklinde iletişim kurmaya çalıştım. Ancak faydasızdı.
Sanırım artık pes etmenin vakti gelmişti. Duygularım olması ayıp mıydı? Bir şeylerin farkında olmak yanlış mıydı?
Yetişkinlerle iletişim kurmaktan vazgeçmiştim. Kendimi hayvanlar, yaşlılar ve yaşıtlarım üzerinde ifade etmeye çalıştım. Ancak takdir edersiniz ki hayvanlardan duygularım ya da onların duyguları hakkında herhangi bir geri bildirim alamadım.😄 Böylece hayvanlarla iletişim kurmak gibi bir süper gücüm olmadığını kabullenmiş oldum.
Yaşlılara gelince, onların da beni anlayabilecek iletişim becerisi olmadığı için onlardan da vazgeçmiştim.Geriye tek bir seçenek kalmıştı; yaşıtlarım. Sahip olduğum arkadaş çevreme beni anlayabilecek birileri var mı diye bir göz atmıştım. Ancak yoktu. Benim kadar duygusal farkındalığı yüksek hiç kimse yoktu. Duygularım ve davranış analizlerim nedeniyle çoğu zaman okulda ve arkadaş çevremde dışlandım. Çünkü çoğu kişiye hayallerim ve duygularım çok ''uçuk ve anormal'' geliyordu. ''Deli'' damgası yiyordum! Onların kendilerine ait tek bir düşüncesi bile yoktu.Ailelerinden aldıkları basmakalıp direktiflerle bomboş bir çocukluk geçiriyorlardı. Zihinleri özgür değildi. Oysaki benim zihnim alabildiğine özgürdü!
Gel zaman git zaman duygularımı birilerine açmanın bana yalnızlıktan başka bir şey getirmediğini ve getirmeyeceğini kabullendim. Onlar gibi davrandım. Duygularımı yok saydım! Bu bir çocuk için ne büyük bir travma!
Yıllar geçti. Duygularımı hiçe saymayı öylesine benimsemiştim ki artık başkalarının duygularıyla yaşıyordum. Kaybolmuştum. Ben kimdim? Neydim? Nasıl bir hayat istiyordum? Ruhum neredeydi bilmiyordum!
Başkalarının mutluluğu mutluluğum olmuştu. Kendime ait düşüncem yoktu. Onlar ne yaparsa, ne düşünürse aynısını yapıyordum. Çünkü bunu çok eskiden kabullenmiştim. ''Duygularımı açığa çıkarırsam yalnız kalırım.'' yanılgısı. Ne kötü bir acziyet!
Yıllarca böyle yaşadım. Buna kendimi inandırdım, böyle kabullendim, ''onlardan'' oldum. Onlardan olurken bile onlardan olmadığımı hissederek içimde kocaman bir boşluk oluşturdum. Gerçek beni tanıyamadan yetişkin oldum. İçimdeki boşluk her geçen gün büyüyordu, dolduramıyordum.
Sonra 25 oldum. Kendimi, muhteşem olduğuna inandırdığım bir süreç son bulduğunda artık benim için de bir sonun başlangıcıydı. Pik noktama ulaşmıştım.😂 Gündemden de çok iyi biliyoruz ki pik nokta çok önemli bir noktadır ve önlemlerin en çok artırılması gereken bir dönemdir.
Bir şeyleri sorgulamam gerektiği mesajı geliyordu evrenden, ''ne öğrendiysen ve ne öğrettiysen unut, şimdi senin devrin başlıyor'' diyordu. Ben de önlemleri sıkı tutup evrene kulak verdim. Artık duygu kaybı vermeyecektim.
Çocukken duygularımızın ciddiye alınmaması nelerimize malolmuştu böyle! Hayır diyemeyen, kendini tanımayan, değerlerinin, sınırlarının farkında olmayan kayıp bir nesil olmuştuk. Akıntıya kapılan küçük kara balık gibi nereye gittiğimiz ne yaptığımız belli değildi. Her an kendimizi bir köpek balığının dişleri arasında bulabilirdik!
Neyse ki ben o köpek balığına yem olmadan, yarım kalan süper kahramanı yeniden çok iyi bir şekilde yetiştiriyorum. Hiç kimse olmadan, yalnızlıktan korkmadan.
Bir çocuğun yalnız kalmaktan korkması kadar doğal bir şey yoktur. Bu yüzden çocukken duygularımdan, düşüncelerimden vazgeçtiğim için kendimi suçlamıyorum, suçlayamam da zaten.
Ama artık bir yetişkinim,yetişkiniz. Yalnızlıktan korkmak için tek bir sebebimiz bile yok. Kimse duygularımızı kabullenmesin, hayallerimize inanmasın ziyanı yok. Siz kendinizi kabul ediyorsanız, kendinize inanıyorsanız kime ne ki, beğenmeyen küçük oğluna almasın, yallah! Kendinizden ve değerlerinizden vazgeçmeyin. Duygusal ihmal kaynaklı duygusal boşluklarınız elbette olacak, tıpkı benim gibi. Ama bu boşluğu toksik diye nitelendirebileceğimiz enerji emicilerle doldurmaya çalışmayın. Bizi biz yapan biziz, başkası değil.
Ve şunu unutmayın, süper kahramanlar hiçbir zaman ölmez, elbet bir gün geri döner. Çünkü süper kahraman ölürse dizi biter.😉
Süper kahramanlarınızı geri getirmeniz dileğiyle...
"Beğenmeyen küçük oğluna almasın, yallah!" En çok da bunu beğendim :) Süper kahramanların birbirlerini buldukları, hiç yalnız kalmadıkları bir dünya dileğiyle... Eline sağlık İlayda.
YanıtlaSilHahahah :) beğenmenize sevindimm çok teşekkürler 😊
YanıtlaSilSadece dizilerde değil, gerçek hayatta da süper kahramanlar hayatınıza bir anda girerler... 😊 duygularına sağlık İloş🥰
YanıtlaSilSüper kahramanlar böyledir işte ❤️😍 teşekkür ederimmmm 🤗🤗🤗
Sil